[vc_row][vc_column][vc_column_text css=".vc_custom_1436781690906{margin-bottom: 0px !important;}"]Uzun zamandır sinemaya gidemeyen birisi olarak, bu hafta iki film ile tekrar başlangıç yaptım. Bunlardan biraz bahsetmek istiyorum.
Sherlock Holmes 2 - Gölge Oyunları
Sherlock Holmes'un ilk filmini izleyip tat aldıysanız, bundan da alacağınızı garanti edebilirim. Filmin yönetmeni Guy Ritchie, klasik bir filmine daha imza atmış. Çekimleri, kurgusuyla mükemmel bir yapıt ortaya konmuş. Bu noktada bir ismi daha unutmamak gerekli, görüntü yönetmeni Philippe Rousselot. Rousselot'u Big Fish, Charlie and the Chocolate Factory, Constantine gibi filmlerin görüntü yönetmeni olarak tanıyoruz. Filmin görsel anlamda üzerine laf edilecek pek fazla yanı yok. Animasyonlara çok aşırı bulaşılmadan, kullanıldığı bölümlerde de çok sırıtmadan tasarlanan, tertemiz bir film olmuş. Özellikle filmin slow-motion sahneleri, göz alıcı cinstendi. Bir çok planda bunları uygulamanın cidden zor ve emek isteyen bir şey olduğuna inanıyorum. Aksiyon devamlı sürdüğü filmin, ilk ve ikinci kısımlarında çok aşırı sıkan bölümler yoktu. Bu da sinemasal açısından sürükleyici bir anlatıma sahip olduğunu belirtebilirim. Tabii ki sizi aksiyonun içine katan, tüm duyguları yansıtan ve sizi filmin içerisine taşıyan önemli bir isim daha var: Hans Zimmer. Hayranı olduğumu hep belirtsem de, gerçekten de başyapıtlar ortaya koyuyor. Eğer müziği de duymaya çalışan birisiyseniz, hem konu, hem görsellik, hem de müzik sizi tamamen filmle bütünleştiriyor. Bu açıdan da en az ilk film kadar başarılı olduğunu hatta, Sherlock Holmes serisini daha da ileriye götürdüğünü söyleyebilirim. İlk filmi sinemadayken kaçırmak zorunda kalan ve evde HD olarak izleyen birisi olaraktan, kesinlikle bu filmi sinemada izlemenizi tavsiye ediyorum. Pişman olmayacağınızı söyleyebilirim.
Son olarak söylemek istediğim, filmi Bahçelievler Büyülüfener sinemasında izledim. Açıkçası yaklaşık en az 2 senedir Bahçeli'de ikamet etmeme rağmen, bir türlü gidememiştim. Sinema adına çok aşırı büyük salonları olmasa da, üzerinizde gayet güzel bir etki bırakabiliyor. Şunu da belirtmek isterim ki, kime sorsam çok eskiden gittim dediği için, filme giderken herhalde tek başıma ya da bir iki kişiyle seyrederim gibi bir hissiyat olmuştu, ama salonun bi kısmı doluydu o açıdan da şaşırtıcıydı. Sanırım güzel filmler geldikçe, hafta içi bazı günler evde film izleyeceğime, oraya gitmeyi tercih edebilirim.[/vc_column_text][vc_separator color="white"][vc_column_text]
[/vc_column_text][vc_column_text css=".vc_custom_1436781682313{margin-top: 0px !important;margin-bottom: 0px !important;}"]
Görevimiz Tehlike 4- Hayalet Protokol
Bu sefer filmden bahsetmeden önce, başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bazı filmler vardır, Görevimiz Tehlike serisi gibi. Aksiyonu bol, ama izlettirici olması açısından eh' denilebilecek durumlar. Ama yine de izlersiniz ve tatmin olursunuz izlediğiniz filmden, gerçekten de bu seri öyle filmler arasında. Filmi sinemada seyretmek istesem de, benim için ekstra bir izleme hissiyatı oluşturan şey IMAX salonları.. Saçma salak bir film olmadığı sürece hep gitmeye çalıştığım bir salon aslında ama zamanı denk getirmek bazen zor olabiliyor. IMAX'te Görevimiz Tehlike izlemeye gidince, hissiyatı başka oluyor. 3D filmleri çok seven birisi olmadığım için de, 2D oluşu beni daha da mutlu etti. Prodüktörlüğünü Tom Cruise ve J.J. Abrams'ın yaptığı filmin yönetmenliğini, Ratatouille, The Incredibles gibi filmlerden tanıdığımız Brad Bird yapıyor. Açıkçası yönetmen baya güzel sonuçlar çıkarmış. IMAX oluşundan dolayı, bazı sahnelerde göze batan netlik (focus) problemleri dışında, güzel bir filmdi. Animasyon açısından, Kremlin Sarayı'nın patlatıldığı sahnedeki animasyonlar biraz kötü kaçsa da, genel olarak güzel toparlanmış. Müziklere değinmek gerek gerekirse; Michael Giacchino, başarılı bir iş çıkarmış, bir çok sahnede orjinal Mission Impossible müziğini değişik müzik aletleriyle yerinde kullanışını ben çok beğendim. IMAX'in ses düzeniyle de, insanı yerinden hoplatırcasına seslerinde oluşu, filmin ses açısından da kalitesini üst noktaya taşıdığını söyleyebilirim. Sonra bilgisayarda izlerim demek yerine, IMAX imkanınız varsa gidip izlemenizi tavsiye ederim, IMAX imkanınız yoksa da, sinemada izlenmeye değer bir film olduğunu belirtebilirim. Finalde filmin içerisinden bir bölüme değinmek gerekirse, o da kuşkusuz BMW'nin i8 konsept arabası. Bir anda karşılaşınca insanın içinin geçtiğini belirtmek isterim.
Film hakkında resmi sitesinden bilgi : "Kremlin bir bombalı saldırı ile sarsılır. 'Impossible Missions Force' (IMF) için çalışan ajan Ethan Hunt ve ekibi bu saldırıdan sorumlu tutulur. ABD Başkanı, IMF teşkilatını kapatma noktasına getiren 'Hayalet Protokol' planını devreye sokar. Eğer ajan Ethan Hunt ve ekibi esas sorumluları yakalayamaz ise saldırının sorumlusu olarak kalacak ve tüm dünyada terörist olarak aranacaktır."[/vc_column_text][vc_column_text]
[/vc_column_text][vc_column_text css=".vc_custom_1501855964160{margin-top: 30px !important;}"]Son olarak söylemek istediğim, IMAX bambaşka bir dünya. The Dark Knight'ı IMAX'te ara olmadan tam gaz seyretmiş birisi olarak, The Dark Knight Rises filminin fragmanını da IMAX ekranında görüp, Hans Zimmer müzikleriyle de beni başka bir dünyaya taşıdı. 12 Temmuz'u beklemek biraz zor olsa da, açıkçası IMAX'te yine seyretmek istediğim bir film olacağı o da kesin. Yeni fragmanını da eklemeden geçemeyeceğim, iyi seyirler.[/vc_column_text][vc_column_text]
[/vc_column_text][vc_separator][/vc_column][/vc_row]
No Comments.